Sevmek
Zamanı (1965)
Yönetmen:
Metin Erksan Oyuncular:
Müşfik Kenter, Sema Özcan, Süleyman Tekcan, Fadıl Garan, Adnan
Uygur.
Senaryo:
Metin Erksan, Kemal Demirel
Yapımcı:
Metin Erksan (89 dakika)
Sinemanın
en farklı ve yaratıcı yönetmenlerinden biri olan Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı filmi, farklı senaryosu ve anlatım biçimiyle dönemindeki diğer filmlerden ayrılırken, doğu felsefesinde
yaygın olarak surete aşık olma olgusunu anlamlandırarak
seyirciye müthiş bir sinema lezzeti sunmuştur.
1965
dönemi aslında Erksan için çok değişik bir dönemdir. Çünkü
ortaya koyduğu film, dönemin filmlerinden dil ve biçimsel olarak
çok farklıdır. Erksan, o dönemde Sevmek Zamanını gösterecek
salon bulamaz. Film daha sonra özel gösterimlerle seyircinin
karşına çıkar. Sonrasında ise TRT’nin filmi göstermesiyle
daha çok izleyici kitlesine ulaşır. Sevmek Zamanı, gerek
kadrajları ile gerek ışık ve biçimleriyle olsun döneminin çok
ötesinde bir filmdir. Filmde minyatür ve doğu esintilerinin
varlığını hissederiz. Filmde her ne kadar batı-doğu sentezi
görülse bile aslında Erksan filmi Anadolu hikayesine
indirgemiştir. Erksan filmlerinde insanı anlatır. Erksan’ın
Antonioni sinemasına yakın duran biçimsel tavrı, dönemin cesaret
ürünü aynı zamanda. Uzun uzun kaydırmalar, gölgeye düşen
yüzler, sıradan olamayan oyuncu yönetimi… Özellikle teras
sahnesindeki kamera devinimleri müthiştir. Sahnelere eşlik eden
Türk sanat müziği ezgileri, filmi klasik melodramlara yaklaştırsa
bile aynı zamanda bir farklılık sağlıyordu. Kamera
hareketleriyle bir ahenk ve uyum yakalayan müzikler hem melankolik
aşk hikayesine hizmet etmiş hem de filmin doğu dokusunu
beslemiştir. Buradan özetle filmi irdeleyecek olursak;
Halil(Müşfik Kenter)
boyamak için girdiği bir evde asılı duran bir kadın fotoğrafına(Sema
Özcan) aşık karakterdir. Filmde surete aşık olma teması
kullanılmıştır. Surete aşık olma temasını, daha çok doğu
usullerinde görürüz. O yüzden bu yönüyle Halil doğu’yu
temsil eden bir karakterdir. Meral(Sema
Özcan)
hem yaşayış tarzı hem de bulunduğu ve ait olduğu çevre ile
batıyı temsil etmektedir.
Büyük
adada boyacılık yapan Halil, çalıştığı evlerden birinde asılı
duran bir fotoğrafa aşık olmuştur. Aylarca o eve gider o
fotoğrafa bakar ve sevdiği kadını izler.
Açılış
sahnesi yağmurla başlar. Halil’i bir koltukta, Meral’in
tablosuna bakarken görürüz. Melankolik bir hava…
Daha
sonra Meral pencereden bakar ve Koltukta oturan ve kendi fotoğrafına
büyülenmiş bir şekilde bakan Halil’i görür. Ve olaylar bundan
sonra başlar.
Meral, kendi fotoğrafına bakan bu adamı merak eder. Halil’in büyük aşkına
şahit olup etkilenir. Fotoğrafına karşı böyle büyük bir tutku
ve bağlılık hisseden adama karşı içinde büyük bir merak ve
sempati oluşan Meral, Halil’in çalıştığı eve gider ve orada
hiç beklemediği sözlerle karşılaşır:
“Sana
ait bir mesele değil bu. Resminle benim aramdaki bir durum, seni
ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım. Resmin sen değilsin ki,
resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini
tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne
olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay
edecektin sevgimle”.
Halil’in tavrı ise çok nettir. Meral’i reddeder ve resmiyle arasından çıkmasını ister. Halil ustasının ve Meral’in tüm ısrarlarına rağmen resimle yaşadığı aşkın diğerinden daha gerçek olduğuna inanır. Çünkü resim Halil’in dünyasına aittir. Hep orda duracak; Halil’e dostça ve güvenle bakacak. Halil’in bu tavrını daha çok tasavvufi surete aşık olma temalarında görürüz. Surete asıl anlamını veren o surete aşık olan kişidir çünkü. Halil fotoğrafta bulduğu sonsuz dostluktuk ve kaybetme korkusu hissetmeyeceği güvene aşıktır. Yarattığı, bulduğu aşk kendisinden bir parçadır. Onu terk etmeyecek ve ona hep dost sıcaklığında bakacak, güven verecektir. Halil’in bu septik korkusu; fotoğrafta bulduğu güven ve dostluğu asıl sahibinde bulamayabilirim düşüncesinden ileri gelmektedir. Halil’in bu tavrını şu repliklerinden görürüz.
“Resmin
sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil
resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi
yıkarsın.... Ben senin resmine değil de sana aşık olsaydım ne
olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay
edecektin sevgimle... Halbuki resmin bana dostça, iyilikle bakıyor
ve ebediyen öyle bakacak...”
Resim,
Halil’i yargılamadan bakar. Oysa Meral bir gün illa Halil’i
yargılayacak ve bırakıp gidecektir. Halil’in korkusu, aslında
aşkı kaybetme korkusundan ileri gelmektedir. Halil aslında septik
bir karakterdir. Ya da öncesinde yaşadığı bir olaydan yara alıp,
aşka güvenini kaybetmiş bir karakter olduğunu tasavvur edebiliriz.
Çünkü ancak yara almış bir insan, doğasında bu kadar aşka
güvensizlik hisseder. Ve kendi içinden bir parça olan aşkı
bulup, yaratır ve yarattığı aşka tekrar aşık olur. Yani acı
çekmekten korkar. En güvendiği sığınak onun kendi aşkı olur; belki de yalnızlığında bulduğu aşkı…
Halil’in
bu tavrı, filmin hayalde yaşanılan, yaşatılan aşk evresidir.
Meral
ise kendi dünyasında bulamadığı sahici aşkı, Halil’in
gözlerinde hisseder. Etrafında şimdiye kadar görmediği
sahicilikle dolu olan bir aşktır bu. Ve Meral bir süre sonra “Bu
aşkın yarısı bana ait” diyerek Halil’in aşkını
somutlaştırmak, bunu gerçeklik evresine taşımak ister. Halil,
gerçek aşka olan o septik korkusundan dolayı Meral’i kendisinden
uzaklaştırır. Ama bir süre sonra teslim olmak zorunda kalır.
Halil, ustasının telkinleriyle ve yardımlarıyla Meral’in aşkını
görür ve onun hayatına girme cesaretini kendinde bulur. Burada
hayalden gerçekliğe geçiş evresini görürüz. Meral’in
çevresinde bir adam daha vardır. Başar… Başar, Meral’in
aşkını kaybetmeyi hazmedemez ve erkeklik kisvesi altında güç
gösterilerinde bulunur.
Hayalden
gerçeğe yaklaşan aşk beraberinde sorunları da getirir. Meral’in
babası, kızının bu ilişkisini tasvip etmiş gibi görünse bile,
Halil ile olan sahne ve diyaloglarında konuyu sınıfsal ayrıma
getirdiğini görürüz. Yani adeta sağ gösterip sol vurmak gibi…
Aslında Halil bu gerçeklikten korkar, atış poligonu mekanında
gördüğü Meral’in gerçekliğinden ve yapay dünyasından da…
İşte Halil’in sözlerinde kendince ne kadar haklı olduğunu
görürüz ve o sözler dönüp durur kafamızda… Ben sana değil
senin resmine aşığım.
Ve tekrar hayale dönüş evresi.
Sonrasında iç dünyasındaki gerçekliğe sarılan Halil, aslında
meral için aldığı gelinliği cansız bir mankene giydirir ve
kayıkla açılır. Halil’in bu tutumu; her ne kadar hayalde
yaşattığı bir aşkı olsa da insanın her zaman aşkı somut
görme istediğine tekabül eder. Yani hayallerimizde yaşattığımız
aşkın somutlaşmasını yani beden bulmasını isteriz. O yüzden
Halil, aşkı cansız manken üzerinde somutlaştırmıştır. Onun
gerçekliği olan bu evre, bizim yani izleyenin hayal olarak
adlandırdığı evredir. Meral’de o sırada Başar’la birlikte
bir mekanda üzerinde gelinlikle evlenmek üzeridir. Arka
taraflarında kocaman gölgeden insanlar dans etmektedir. Bununla
algıladığımız şey; Meral için yapay olan bu ortam gerçeklikten
yani Meral’in gerçekliğinden çok uzaktır. Herkes, her şey
çok yapaydır. Ve Meral o ortamdan kaçarak kendi gerçekliğine yol
alır. Yani Halil’in yanına…
Daha sonraki sahnede Meral ve Halil’i kayıkta görürüz. Meral Halil'e gülümseyen bir yüzle bakarak, sırasıyla cansız mankeni ve kendi resmini suya bırakır yani hayalini...
Aşk artık tam anlamıyla
hayalden gerçeğe dönüşmüş, somutlaşmıştır. Halil artık
Meral'e tam anlamıyla güvenmiştir. Yüzler gülümser ve
Halil’in karşısında dostça sımsıcak bakan ve güven veren bir
aşk öylece durur. Tam vuslat olacak dediğimiz sahne…
Atış
poligonunda, sinyallerini Başar’dan aldığımız bir sahne
devreye girer. Patlamayacak silah sahnede görünmez derler ya o
hesap. Kulaklarda şiddetli bir ses duyulur ve aşkın tekrar hayale
geçiş anı ekrana tüm çıplaklığıyla yansır… Ve Halil ile
Meral’i kendi aşklarını yaratan bir tablo olarak görürüz
kayık içinde. Mutsuzluğuna şahit olduğumuz bir tablo. Tıpkı
Halil gibi karşısına oturup izlediğimiz bu tablonun,
sorgulamasını yaparız içimizde. Belki mutlu aşk yoktur kim
bilir… Ya da hayalimizde yarattığımız aşkı koyabileceğimiz
bir beden… Ve şimdi, aşk bedensiz ve zamansızdır.
Mavi Şahin