Sayfalar

22 Mart 2016 Salı

Abre Los Ojos ve Vanilla Sky





Gerçek Üstü Hayaller!

Abre  Los Ojos ve Vanilla Sky                        
Vanilla Sky, Abre Los Ojos’un yeniden çevrim filmidir. İki filmi değerlendirmek gerekirse; İspanyol yapımı Abre Los Ojos filminde karanlık taraflar vardır. Işık daha sert ve bize sunulan siyah daha koyudur. Olaylar seri halinde ilerlemez; Hollywood’a göre daha karmaşık ilerler. Vanilla Sky filminde ise, renkler daha canlı, ışık kullanımı daha yumuşaktır.
İki filmde de çerçeveleme etkisi yaratan ve bizi filmin içine dahil eden bir ses vardır:

Abre los ojos! ( Open your eyes) Gözlerini aç!

Rahatsız edici ama aynı zamanda hafif şuh imge ve ironilerle yüklü bu sesle;  filmin içine girmiş oluruz. Filmin orjinal senaryosu Alejandro Amenábar’a aittir. Vanilla Sky’ın yönetmenliğini Cameron Crowe üstlenmiştir. Tabi senaryoda değişikler olmuştur.  Dramatik öykü Hollywood versiyonunda daha seri ilerler. Sizi alır, bir yolculuk yaşatır ve filmin sonuna doğru gökdelenin tepesine bırakır. Siz ne olduğunu anlamazsınız; merak içindesinizdir ve  olaylar gelişir. Abre Los Ojos’u izlerken daha farklı hissedersiniz. Renkler ve ışık daha serttir. Dramatik örgü daha bir plansız ilerler, daha bir sorgularsınız aslında. Vanilla Sky’daki gibi katarsis anını dolu dolu sorunsuz yaşayamazsınız. Tam katarsis oldu derken sonucunu izleyiciye bırakan bir soruyla karşı karşıya kalırsınız. Kapı sonuna kadar açıktır ve sizi içeri davet eder. Yani kendi gerçekliğinize…

Protagonist : César/David

Antogonist  : Diğer hisse sahipleri/ Yedi Cüceler

Sofía; arzulanan, gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimizi yaşamı vurgular aslında. Odak, ilgi figürüdür. İdeal olandır. 

Nuria/Julie ise,yasak olandır. İnsanın id egosudur. Orada tüm gizlediklerimiz yatar. İkinci ben’imiz.
Karakterimiz, iki filmde de hemen hemen benzer özelliklere sahiptir. Karakter, yakışıklı olduğunun bilincinde olan; çapkın biridir. Dış görünüş onun için çok önemlidir.
Sofía ile çizim yaptıkları sahnede, aslında hayata karşı bakış açılarını çizerler.

César veya David sorar:

-Beni böyle mi görüyorsun? Çünkü dış görünüşü, imajı onun için çok önemlidir. Aynı zamanda dostuna ihanet edecek kadar iki yüzlüdür. Karakterimizin yüzü deformasyon olduktan sonra kullandığı maske, bir nevi buna delalet eder. Aynı zamanda o maske, bizi karaktere ve olaylara karşı yabancılaştırma unsurudur. Karakterimiz için dış görünüş her şeydir. Karakterimizi, kazadan sonra kendiyle kavga halinde görürüz. Yüzünün artık eskisi gibi olamayacağını kabul etmek istemez. İnsanların onu dış görünüş için sevdiğini düşünür; nitekim arkadaşları da onunla görüşmek istemez. Onun kafasında oluşturduğu bir öyküdür bu. Gerçeklerden uzaklaşır. Bu uzaklaşma gerçek hayaller satın almasına neden olur. Ve gerçek hayallere uyanır.

Abre los ojos! (Open your eyes!) Gözlerini aç!

Filmde cevaplanması gereken iki ana soru var:

-Senin için mutluluk nedir?
-Tanrıya inanır mısın?

Senin için mutluluk nedir?

Aslında filmin dramatik öyküsü, bu sorulara cevap vererek ilerler. Filmde karakterimiz için mutluluk figürü Sofía’dır. Ve gerçeklerden kaçış, daha doğrusu gerçek hayaller. Hepimiz çoğu zaman gerçeklerden kaçarak mutlu olmayı deneriz zaman zaman. Belki de mutsuzluğu savuşturduğumuzu zannederiz. Sonra bir uyanma sürecine gireriz ve gerçekte ne kadar mutsuz olduğumuzu görürüz, silkeleniriz. Karakterimizde asıl olan gerçeklerden kaçıp, onun için gerçek olan hayallere sığınır. Aslında kendi benliğindeki en gerçek kâbuslarla yüzleşip, bir uyanma sürecine girer.

 Abre los ojos! (Open your eyes!) Gözlerini aç!

Tanrıya inanır mısın?

Karakterimiz tanrıya inanmaz. Aslında yaşadığı hayat yani gerçek hayaller, hepsi bir el tarafından oluşturulmuş yaratıcıyı vurgular. Hepimiz kendi hayatlarımızı oluşturmak, yaratmak sürecine dahil oluruz. O andan itibaren, süreç içinde yaşamaya mahkûm birer oyuncularızdır. Hayatlarımız,  çoktan seçmeli senaryo alt yapısıyla oluşturulur. Sadece küçük müdahalelerde bulunabiliriz. Karakterimizin, Sofía’yı bir ışık olarak görmesi ve daha sonra asıl olan gerçekliğe atlaması, onun bir nevi Tanrıya karışmasıdır. Film, ölümden sonra yaşamı mesaj olarak bize verir ve sorgulamamızı ister. Bu mesajı Vanilla Sky’da daha çok hissederiz.
Oyunculuklar olsun, kamera açıları ve kurgu olsun Vanilla Sky çok daha iyidir. Tabi buna klasik Hollywood mantığının kusursuzluk anlayışı sebebiyet verir. Cevaplar çok daha nettir. Çünkü filmin içinde kusursuz dolaşmanız istenir. Abre Los Ojos, Hollywood versiyonuna göre daha karmaşıktır. Ama Hollywood  yapımından çok daha özgürsünüzdür. Daha derin düşünüp cevap vermenizi sağlar. Bu açıdan İspanyol temelli senaryo daha bir özgün ve yaratıcıdır.

Filmde baş başa kaldığımız diğer sorular ise;

Uyanmak nedir? Rüya nedir? Gerçeklik nedir? Fantezi nedir? Akıl nedir? Delilik nedir? Bu sorulara verdiğimiz cevaplarla,kendi gerçeklerimizi de sorgulamış oluruz.

Gerçek hayaller!
Abre Los Ojos!



Kısa kısa anektotlar…

-Tom Cruise'in bomboş bir Times Square'da dolaştığı sahne bilgisayarda yapıldığı izlenimi vermekle birlikte, gerçekte özel izinle boşaltılmış meydanda bir pazar günü çekilmiştir. Abre Los Ojos ise  Madrid’de çekilmiştir.
-Vanilla Sky, 1997 yapımı Abre los ojos (Open Your Eyes) adlı Alejandro Amenábar filminin yeniden çekimidir."Abre los ojos" 'un yönetmeni Amenábar,Vanilla Sky'ın da senaryosunu yazmıştır.Penélope Cruz her iki filmde de oynamıştır (İkisinde de Sofia rolünde).
Filmin ismi, varlıklı David Aames (Tom Cruise)'in yatak odasında duvarda asılı olan "Seine at Argenteuil" adlı Monet tablosundan gelmektedir. Bu tabloda, gökyüzünün rengi vanilya rengindedir ("Vanilla Sky"). Filmde de birçok sahnede gökyüzünün rengi bu rengi andırır.
Steven Spielberg misafir oyuncu olarak David'in doğum günü partisi sahnesinde kısa bir rolde görünmüştür. 

Mavi Şahin