Gerçek Üstü Hayaller!
Abre Los Ojos ve Vanilla Sky
Vanilla
Sky, Abre Los Ojos’un yeniden çevrim filmidir. İki filmi değerlendirmek
gerekirse; İspanyol yapımı Abre Los Ojos filminde karanlık taraflar vardır.
Işık daha sert ve bize sunulan siyah daha koyudur. Olaylar seri halinde
ilerlemez; Hollywood’a göre daha karmaşık ilerler. Vanilla Sky filminde ise,
renkler daha canlı, ışık kullanımı daha yumuşaktır.
İki filmde
de çerçeveleme etkisi yaratan ve bizi filmin içine dahil eden bir ses vardır:
Abre los ojos! ( Open your eyes) Gözlerini aç!
Rahatsız
edici ama aynı zamanda hafif şuh imge ve ironilerle yüklü bu sesle; filmin içine girmiş oluruz. Filmin orjinal
senaryosu Alejandro Amenábar’a aittir. Vanilla Sky’ın
yönetmenliğini Cameron Crowe üstlenmiştir. Tabi
senaryoda değişikler olmuştur. Dramatik
öykü Hollywood versiyonunda daha seri ilerler. Sizi alır, bir yolculuk yaşatır
ve filmin sonuna doğru gökdelenin tepesine bırakır. Siz ne olduğunu anlamazsınız;
merak içindesinizdir ve olaylar gelişir.
Abre Los Ojos’u izlerken daha farklı hissedersiniz. Renkler ve ışık daha
serttir. Dramatik örgü daha bir plansız ilerler, daha bir sorgularsınız aslında.
Vanilla Sky’daki gibi katarsis anını dolu dolu sorunsuz yaşayamazsınız. Tam
katarsis oldu derken sonucunu izleyiciye bırakan bir soruyla karşı karşıya
kalırsınız. Kapı sonuna kadar açıktır ve sizi içeri davet eder. Yani kendi
gerçekliğinize…
Protagonist : César/David
Antogonist : Diğer hisse sahipleri/ Yedi Cüceler
Sofía; arzulanan, gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimizi yaşamı
vurgular aslında. Odak, ilgi figürüdür. İdeal olandır.
Nuria/Julie ise,yasak olandır. İnsanın id egosudur. Orada tüm
gizlediklerimiz yatar. İkinci ben’imiz.
Karakterimiz, iki filmde de hemen hemen benzer özelliklere
sahiptir. Karakter, yakışıklı olduğunun bilincinde olan; çapkın biridir. Dış
görünüş onun için çok önemlidir.
Sofía ile çizim yaptıkları sahnede, aslında hayata karşı bakış
açılarını çizerler.
César veya David sorar:
-Beni böyle mi görüyorsun? Çünkü dış görünüşü, imajı onun için
çok önemlidir. Aynı zamanda dostuna ihanet edecek kadar iki yüzlüdür.
Karakterimizin yüzü deformasyon olduktan sonra kullandığı maske, bir nevi buna
delalet eder. Aynı zamanda o maske, bizi karaktere ve olaylara karşı
yabancılaştırma unsurudur. Karakterimiz için dış görünüş her şeydir.
Karakterimizi, kazadan sonra kendiyle kavga halinde görürüz. Yüzünün artık
eskisi gibi olamayacağını kabul etmek istemez. İnsanların onu dış görünüş için
sevdiğini düşünür; nitekim arkadaşları da onunla görüşmek istemez. Onun
kafasında oluşturduğu bir öyküdür bu. Gerçeklerden uzaklaşır. Bu uzaklaşma
gerçek hayaller satın almasına neden olur. Ve gerçek hayallere uyanır.
Abre los ojos! (Open
your eyes!) Gözlerini aç!
Filmde cevaplanması gereken iki ana soru var:
-Senin için mutluluk
nedir?
-Tanrıya inanır
mısın?
Senin için mutluluk
nedir?
Aslında filmin dramatik öyküsü, bu sorulara cevap vererek
ilerler. Filmde karakterimiz için mutluluk figürü Sofía’dır. Ve gerçeklerden
kaçış, daha doğrusu gerçek hayaller. Hepimiz çoğu zaman gerçeklerden kaçarak
mutlu olmayı deneriz zaman zaman. Belki de mutsuzluğu savuşturduğumuzu
zannederiz. Sonra bir uyanma sürecine gireriz ve gerçekte ne kadar mutsuz
olduğumuzu görürüz, silkeleniriz. Karakterimizde asıl olan gerçeklerden kaçıp,
onun için gerçek olan hayallere sığınır. Aslında kendi benliğindeki en gerçek
kâbuslarla yüzleşip, bir uyanma sürecine girer.
Abre los ojos! (Open your eyes!) Gözlerini aç!
Tanrıya inanır mısın?
Karakterimiz tanrıya inanmaz. Aslında yaşadığı hayat yani gerçek
hayaller, hepsi bir el tarafından oluşturulmuş yaratıcıyı vurgular. Hepimiz
kendi hayatlarımızı oluşturmak, yaratmak sürecine dahil oluruz. O andan itibaren, süreç içinde yaşamaya mahkûm birer oyuncularızdır. Hayatlarımız, çoktan seçmeli senaryo alt yapısıyla
oluşturulur. Sadece küçük müdahalelerde bulunabiliriz. Karakterimizin, Sofía’yı
bir ışık olarak görmesi ve daha sonra asıl olan gerçekliğe atlaması, onun bir
nevi Tanrıya karışmasıdır. Film, ölümden sonra yaşamı mesaj olarak bize verir
ve sorgulamamızı ister. Bu mesajı Vanilla Sky’da daha çok hissederiz.
Oyunculuklar olsun, kamera açıları ve kurgu olsun Vanilla Sky çok daha iyidir. Tabi buna
klasik Hollywood mantığının kusursuzluk anlayışı sebebiyet verir. Cevaplar çok
daha nettir. Çünkü filmin içinde kusursuz dolaşmanız istenir. Abre Los
Ojos, Hollywood versiyonuna göre daha karmaşıktır. Ama Hollywood yapımından çok daha
özgürsünüzdür. Daha derin düşünüp cevap vermenizi sağlar. Bu açıdan İspanyol
temelli senaryo daha bir özgün ve yaratıcıdır.
Filmde baş başa
kaldığımız diğer sorular ise;
Uyanmak nedir? Rüya
nedir? Gerçeklik nedir? Fantezi nedir? Akıl nedir? Delilik nedir? Bu sorulara verdiğimiz cevaplarla,kendi
gerçeklerimizi de sorgulamış oluruz.
Gerçek hayaller!
Abre Los Ojos!
Kısa kısa anektotlar…
-Tom Cruise'in bomboş bir Times Square'da dolaştığı sahne
bilgisayarda yapıldığı izlenimi vermekle birlikte, gerçekte özel izinle
boşaltılmış meydanda bir pazar günü çekilmiştir. Abre Los Ojos ise Madrid’de çekilmiştir.
-Vanilla Sky, 1997 yapımı Abre los ojos (Open Your Eyes) adlı
Alejandro Amenábar filminin yeniden çekimidir."Abre los ojos" 'un
yönetmeni Amenábar,Vanilla Sky'ın da senaryosunu yazmıştır.Penélope Cruz her
iki filmde de oynamıştır (İkisinde de Sofia rolünde).
Filmin ismi, varlıklı David Aames (Tom Cruise)'in yatak odasında
duvarda asılı olan "Seine at Argenteuil" adlı Monet tablosundan
gelmektedir. Bu tabloda, gökyüzünün rengi vanilya rengindedir ("Vanilla
Sky"). Filmde de birçok sahnede gökyüzünün rengi bu rengi andırır.
Steven Spielberg misafir oyuncu olarak David'in doğum günü
partisi sahnesinde kısa bir rolde görünmüştür.
Mavi Şahin
Mavi Şahin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder